Haber Özeti
İktidar, rekor harcamalarının bedelini emekliler ve çiftçiler üzerinden ödetirken, ekonomist Sarıkaya, bütçede tarımsal destekler, sağlık giderleri ve işsizlik fonundan tasarruf yapıldığını belirtti.
Haber Detayları
**Vatandaşa Destek Kısıldı, Bütçe Kamuya Aktı: Ekonomik Dönüşüm Sürecinin Gölgesinde**
Son dönemde Türkiye’nin ekonomik dinamikleri, iktidarın harcama politikaları ve kamu bütçesi üzerindeki etkileriyle dikkat çekiyor. İktidarın, özellikle seçim dönemlerinde artan harcamaları, uzun vadede kamu maliyesi üzerinde baskı oluşturmuş ve bu durumun faturası ise en kırılgan kesimlere, yani emeklilere ve çiftçilere kesilmiştir. Ekonomist Mahfi Eğilmez’in yorumlarına göre, bu stratejik adımlar, seçim sonrası dönemde ekonomik istikrarı sağlama çabası olarak değerlendirilse de, bunun bedelini ödeyenlerin çoğunlukla düşük gelirli vatandaşlar olması, sosyal adalet açısından endişe verici bir tablo çizmektedir.
Bütçede gerçekleştirilen kesintilerin başında tarımsal desteklerin kısıtlanması geliyor. Türkiye, tarım sektöründe büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, hükümetin bu alandaki destekleri azaltması, çiftçilerin üretim gücünü doğrudan etkiliyor. Ekonomist Murat Sarıkaya’nın belirttiği gibi, tarımsal desteklerden sağlanan tasarruflar, yalnızca çiftçilerin yaşam standartlarını değil, aynı zamanda gıda güvenliğini de tehdit ediyor. Türkiye, tarımda kendi kendine yeterlilik hedefinden uzaklaşırken, bu kesintilerin uzun vadede tarımsal üretimi ve gıda fiyatlarını olumsuz etkilemesi kaçınılmaz görünüyor.
Sağlık giderlerinde de benzer bir tasarruf politikası izleniyor. Pandemi döneminin ardından sağlık sistemine yapılan yatırımların azalması, sağlık hizmetlerine erişimde zorluk çeken vatandaşlar için yeni bir tehdit oluşturuyor. Sağlık hizmetlerine yapılan yatırımların kısıtlanması, özellikle yaşlı ve kronik hastalığı olan bireyler için hayati riskler taşırken, bu durum sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini de sorgulatıyor. Ekonomist Sarıkaya’nın vurguladığı üzere, bu tür bir tasarruf politikası, toplumun en savunmasız kesimlerine olan yükü artırırken, sağlıkta eşitlik ilkesine de gölge düşürmektedir.
İşsizlik fonunda yapılan kısıtlamalar ise bir diğer dikkat çekici konudur. Kriz dönemlerinde işsizlik fonu, işsiz kalan bireylerin geçimlerini sürdürebilmeleri için hayati bir rol oynamaktadır. Ancak, iktidarın bu alandaki harcamaları azaltma kararı, işsizlik oranlarının yükseldiği bir dönemde, sosyal güvenlik ağının zayıflamasına neden oluyor. İşsizlik fonunun kısıtlanması, yalnızca bireyleri değil, aileleri ve dolayısıyla toplumu da etkileyen bir domino etkisi yaratacak gibi görünüyor. Bu durum, toplumda artan ekonomik kaygılar ve sosyal huzursuzluklar açısından da endişe verici bir tablo çizmektedir.
Sonuç olarak, iktidarın bütçe politikaları ve harcama kısıtlamaları, sosyal adalet ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından tartışmalı bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Ekonomistlerin uyarıları doğrultusunda, bu tür tasarruf politikalarının, kısa vadede ekonomik dengeleri sağlasa da, uzun vadede toplumsal huzursuzluk ve ekonomik istikrarsızlık yaratma potansiyeli taşıdığı unutulmamalıdır. Türkiye’nin, sosyal devlet anlayışını güçlendirecek ve tüm vatandaşlarına eşit imkanlar sunacak bir yaklaşım benimsemesi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir gereklilik olarak öne çıkmaktadır.
Haberin devamını ve tüm detayları www.sozcu.com.tr adresinden okuyabilirsiniz.




